Koleksiyonuma bir yenisini daha ekledim. Bilmiyorum ne zaman başladım ilk olarak? Sokaktaki şen kahkahalı çocuk olmak mıydı yoksa mavi bisiklet mi? Ya da kendim olmak istemediğim o gün mü?
Sahiden ilki ne zamandı? Ya da hangisi ilk acı veren, hayır dedirten, küfrettiren ve en sonunda kabullendiren? Kuralı bu muydu işlerin? Gidenin arkasında kalan, kalanın önünde giden olmak mı? Yoksa hangisinin daha kötü olduğunu düşünürken zamanı kaçırmak mı?
Çok defa düşündüm bunu ve her seferinde yol aynı istasyona vardı. Hepsi aynı şey aslında. Neticede hepsinin başı sonu bir keşkeye dayanıyor. Keşke diyerek başladığın her cümle çaresizliğini ele veriyor. Çaresizliğin ümitsizliğini besliyor. Ümitsizlik de can dostu hüznü çağırıyor. Sonunda bir bakıyorsun sen, keşkelerin ve ümitsizliğin oturup bakıyorsun hayatına… Sanki senin değilmişçesine.
kağıda karalananlar
Mayıs 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Varsa bir diyeceğiniz, buradan buyurun.