”*çaresizim inan. ne yapabiliriz ki hem? elden ne gelir? her şey için
çok geç. ben ömrüm boyunca seni bekledim. ama geç geldin sen. çok geç.
-daha önceleri hep başka şeyler oldu, başka şeyler, hep ayağıma takılan bir sürü şey…
*çok seviyor beni. hiç olmazs beni çok seven biriyle evlenmek istedim. geç kaldın sen. çok geç geldin.
….
-ben deliririm sen gidersen. ölürüm. öldürürüm.
*zamanla unutursun. zaman her şeyi onarır. sen çok güçlü ve çok akıllı bir insansın.
-güçlü ve akıllı olmak istemiyorum. artık mutlu olmak istiyorum.
*güçlüsün sen inan, çok güçlüsün. güveniyorum sana. direnirsin zamana ve kazanırsın.
-yanlış bir zafer olmaz mı bu?
*olsun ne çıkar? hangi zafer doğru kazanılıyor ki sevgilim?
…
*’niye anlamıyorsun?’ dedi gelin. ‘aşkımız bir günahtı’
-son sözün bu mu?
*bu, yazık ki bu.
-ama hiçbir şey konuşmadık ki, hiçbir şey konuşmadık daha.
*konuşacak bir şey yok inan. geç kaldın. geç kaldık. hepsi bu. ama
düşünsene hiç olmazsa severek ayrılıyoruz. hiç olmazsa bu ayrılığı
yaşatacağız kendimizde.
…
-adını söyle bana, hiç olmazsa adını söyle.
*ne önemi var ki adımın? zaten şu yaşadığımızın da bir adı yok ki
sevgilim. yaşandı, güzeldi ve bitti. ayrılık bir sevda kaderidir.
bilirsin; öğrenmiş olmalısın. öğretmiş olmalılar.”
(16-17-18)
stelyanos hristopulos gemisi
“çünkü her şey mutlaka bir şeye dayandırılır.(insanlar başka türlü rahat edemezler)” (21)
makas
“bazı şeyleri ötekilere/onlara anlatmak güçtür. anlamaya hazırdırlar.
anlamak isterler. anlamaya çalışırlar. fakat asıl zor olanın, sizin
için güç olanın, bu anlatma çabası olduğunu anlamazlar.” (58)
“hayatımda bir şeyler değişsin istiyorum. sürekli bir şeyler
değişsin. sonra da çok korkuyorum. her şey değişecek diye korkuyorum.”
(59)
“hiç önemsemiyormuş gibi gözüküp, deliler gibi önemsiyordum. bu da benim ikilemimdi.” (66)
“evet, onlardan (insanlardan) gizlice nefret ediyordum. nefretimi
aşırı nezaketimle örtüyor, onlara hep anlayışlı ve yakın davranmaya özen
gösteriyordum. (…) onları hor görüyordum, küçümsüyordum, yaşamlarında
bir büyük eksiklik, bir boşluk varmış gibi geliyordu.” (69)
“her şeyi anlıyor, herkesi tanıyor, her sorunu kavrıyor, yani kavraya
anlaya yaşlanıyordum. anlamak yorgunuydum. bu yüzden kimseye
kızamıyordum. kimseden doya doya nefret edemiyordum. kimseye ağız dolusu
küfredemiyordum, kimseye deliler gibi öfkelenemiyordum.” (71)
hedda gabler diye bir kadın
“hiçbir şeyi sahiden yaşayamıyorum. sevinemiyorum, sevemiyorum. bütün
duyarlılıklarım sahte, düşünülmüş, tasarlanmış, bütün inceliklerimin
etkisi ve sonuçları hesaplanmış. bütün duyarlı yanlarımın çürüdüğünü
duyumsuyorum. sanki gövdemin bir parçası usul usul çürüyor. karşı
çıktığım bir dünyanın parçası oluyorum. (…) acı çekmeyi kuruyorum,
sevmeyi, aşık olmayı, dost, arkadaş olmayı kuruyorum. sonra kurduklarımı
yaşıyorum, kurduklarıma insanları inandırmak istiyorum.inanmadıkları
zaman deliriyorum, suçluyorum, suçlanıyorum.” (95-96)